İLERİYİ GÖREBİLMEK İÇİN GERİYE GİTMEK!

İLERİYİ GÖREBİLMEK İÇİN GERİYE GİTMEK!

Kilis ve yetiştirdiği büyük isim sayısını nüfusa göre orantılarsak muhtemelen diğer şehirlere göre daha yüksek bir veri elde ederiz. Bu bereketli topraklar şimdiye kadar değişik alanlarda fark yaratan isimler yetişmiştir. Bu coğrafyanın topraklarındaki bereketi ilim ve irfan hususunda görmek fazlası ile mümkündür.

Katıldığım bir radyo programı için son günlerde Kilis'te mantık ilmi alanında araştırmalarda bulundum. Konuştuklarımı yazarak kendimi tekrar etmek niyetinde değilim. Sadece bu memleket nereden nereye gelmiş ve nereye gitmekte hep birlikte bir gözden geçirelim istiyorum.

Yıllar önce düzenlenmiş bir sempozyumda Kilis için şöyle bir tespitte bulunulmuş;

"Osmanlı Üniversitesinin Mantık Fakültesi Kilis'tir"

Mustafa Kemal Atatürk'ün, Kilis'i ilk ziyaret ettiğinde Kilislilere hitaben dile getirdiği sözleri tekrar okuyalım.

"İlk defa ayak bastığım bu Türk toprağındaki uyanıklığa cidden hayran kaldım ve bir daha iman ettim ki bu millet asla ölmeyecektir, var olun Aziz Kilisliler!"

Buradaki uyanıklıktan kastın Kilislilerin zekası olduğu aşikardır.

28 Ekim 1918 tarihinde 7. Ordu Komutanı iken Kilis'e gelen Mustafa Kemal Atatürk, Kilis'e adım atmadan önce Kilis'te ilim ve irfan konularında nasıl bir tablo vardı görmekte fayda var.

1904 yılında Kilis'te tam 21 noktada 21 ayrı hoca mantık ilmi eğitimi veriyordu. Sadece mantık konusunda bu kadar yoğun bir mesai harcayan şehrin o anki durumunu tahlil etmek ve halka sirayet eden bu eğitimin sonuçlarını değerlendirmek zor olmasa gerek! Yani Mustafa Kemal Atatürk, her köşesinde ilim öğrenilen bir Türkmen şehrine gelmişti!

Mantık bilginlerinin hocası denilen Kilisli Abdullah Enveri, Mantık ilmini diğer tüm ilimlerin anahtarı olarak görür. Mantık ilmi anlaşılmadan diğer ilimleri tahsil etmek ona göre mümkün değildir. Dolayısıyla bir dönem bu şehrin dört yanında ilimlerin anahtarı olan mantık ilmi çilingir görevi görmekte ve ilim kapılarını açmaktaydı.

Kesik Minare camisinin eskiden önemli bir eğitim tesisi olduğunu biliyordum. Fakat ilk defa cami hücrelerine isim verildiğini yine araştırmalarım neticesinde öğrendim. 17 nci yüzyılın 3 ncü çeyreğinde yazılan bir kitapta; "Kesik Minare camisi Tahtalı hücresinde yazılmıştır" denilmektedir. Yani camilerin bir üniversite, hücrelerin birer fakülte olduğunu söylersek yanlış olmaz sanırım!

Hoca Abdullah Enveri demişken, ilk kez Türkçe mantık eğitimi veren, mantık ilminde çığır açarak bin yıllık ezberleri bozan müthiş bir alimden bahsettiğimizi belirtmek isterim. Yazmış olduğu kitap Osmanlı uleması tarafından takdirle karşılanıp bizzat padişah tarafından ödüllendirilen bu büyük alimin ismini bugün yeni neslin bilmemesi bizim ayıbımızdır.

Kilis'te bu konuda yapılan çalışmaları araştıran ve devamlı gündemde tutan Kilisli yazarların yaş ortalaması 70'in üzerindedir. Allah hepsine uzun ömürler lütfetsin, hiç bir karşılık beklemeden ilerlemiş yaşlarına rağmen araştırma yaparak bunları topluma anlatan bu büyüklerimizin hakkını inanın ödemeyiz. Fakat sonrasında bu konularda araştırma yapacak ve gündemde tutacak kimse muhtemelen kalmayacaktır.

Abdullah Enveri ismini dikili bir ağacın üzerinde görmek mümkün değildir. Bir sürü yeni hizmet binasına, mahalleye, caddeye, sokağa gerekli/gereksiz yüzlerce isim verilirken bu büyük alimin adı bir çıkmaz sokakta dahi bildiğim kadarıyla YOKTUR. İsminin yaşatılması için bir yerlere adının verilmesine gerekte yoktur aslında. Lakin! Bir yerde ismini gören yeni neslin merak duygusu içerisinde hayatını araştırması ve mantık ilmi ile tanışması hem onun hem şehrimiz adına bir kazançtır. Diğer taraftan, hocanın eserlerinin günümüz Türkçesine tercüme edilerek basılması mutlaka gerçekleşmelidir.

Mantık ilmi, felsefenin bir bölümünü oluştur, Ya da felsefe için gerekli bir alettir. Bir yan dal olarak görmek mümkündür. Bir yan dal için bile yüzlerce yıl önce bu kadar mesai harcanırken, bugün ana dal diyebileceğimiz ilim konularında şehrimizin şuan kaç isim yetiştirdiğini saymaya kalksak bir elin parmak sayısını bulabilir miyiz? O halde yıllar geçtikçe gelişmesi ve ilerlemesi gereken bizler, sanırım ileriyi görebilmek için geriye gitmek zorunda kaldık!

Hissiyatımı tam anlatmak açısından hem sitem edip hem bilgi vererek konuyu dağıttığımın farkındayım. Fakat yukarıdan bahsini ettiğim bilgilerden sonra bu soruyu kendimize sormalı değil miyiz?

"Abdullah Enveri ( Örnekleri çoğaltabiliriz ) vefatından yüzlerce yıl sonra gündemde kalabiliyor iken, popüler kültür ile tüketim çılgınlığı arasında sıkışıp kalan bedenlerimiz toprak olduktan sonra bizi, kim, neden hatırlayacak!?"

Kalın sağlıcakla..

A. Haşim Özyurt

hasimozyurt@gmail.com