İktidarın seçimleri kaybetmesi dünyanın sonu mu?

İktidarın seçimleri kaybetmesi dünyanın sonu mu?

Demokratik rejimlerin olmazsa olmaz unsurlarından olan seçimler aslında belirli aralıklarla yetkilendirilmiş iktidarın nasıl el değiştireceği açısından da önemlidir. Halkın kendi işlerini yönetmesi ve toplumdaki her bir bireyin haklarını koruması için “ben daha iyi yapabilirim” diyen siyasi partilere siyasi gücü devretmesinden çoğu zaman bir demokrasi şöleni olarak da bahsedilir.

Eğer demokrasi halkın kendisi ile onları yönetmeye talip olan grubun karşılıklı olarak belirli bir anlaşmaya ulaşması ise bu anlaşma zaman zaman tekrar gözden geçirilmelidir. Anayasa ve yasalarca belirlenen dönemin sonunda iktidar partilerinin halka tekrar görüşlerini sormasından daha tabii bir şey olamaz.

Ayrıca seçimlerin süresini kısaltmak çok arzu edilen bir durum olmasa da iktidarın halkın desteğini yitirdiğini hissettiği durumlarda bu talep kabul edilebilir bir sonuçtur. Tabii iktidarlar seçimlerin erkene çekilmesini bir “güven tazelemesi” olarak adlandırabilir. Ama aslında kendilerine duyulan güvenin yitirildiği anlamına geldiğini de herkes bilir. Muhalefet elbette iktidarın desteğinin azaldığını iddia ettiği zaman bir erken seçim talebi oluşabilir. Fakat muhalefetin bir önceki seçimlerde kazanamadığı göz önünde bulundurulduğunda sık sık erken seçim istemek yerine kendilerini halka daha iyi anlatabilecekleri dönemi iyi değerlendirmeleri beklenir. Buna rağmen bir ülkede erken seçim tartışmaları başlamışsa, muhalefetin kendisine daha çok güven duyduğu bir döneme geçilmiş demektir. İktidar devletin tüm imkânlarını kullandığı halde, kendisini daha iyi anlatıp muhalefetin eleştirilerine cevap veremiyorsa erken seçim kaçınılmaz olmuştur. Bir iktidar partisinin kendisine erken seçim meydan okuması yapıldığında, o ülkede en azından işlerin yolunda gitmediğinden bahsedilebilir.

Günümüzde gelişmiş veya demokratik olarak nitelendirilen ülkelerde siyasi ortamlarda sık sık erken seçim tartışmalarına şahit olunmaz.

Bir de diktatörlük ve otoriter rejimlerde seçimlerden bahsedilmeyeceği açıktır. Ama demokratik olduğunu iddia eden bir ülkede eğer erken seçim tartışmaları sıkça tekrar ediliyorsa ve iktidar bu talepleri duymazdan geliyorsa bu durum iki ihtimale işaret eder: Birinci seçenek; iktidar bu talebi dikkate alıyorsa herhalde kendisine güveniyordur. İkincisi ise ülkede işler pek yolunda gitmiyorsa iktidar seçimlerin zamanında yapılması için muhalefetin baskılarına boyun eğmemeye çalışacaktır. Böylece süreyi sonuna kadar kullanarak halkın desteğini kazanmayı hedefleyecektir. Bu durumda erken seçimlerin yapılmaması iktidarın kazanamayacağı endişesini gösterir. Eğer erken seçim yapılmasını kabul ederse bu sefer de durumun pek ferah olmadığı ve her geçen gün işlerin kötüye gideceği endişesi ile daha fazla oy kaybetmeden seçimleri öne alabilir. Her iki durumda da iktidar ister seçimleri erkene alsın isterse süresini sonuna kadar kullanmak istesin durumunun hiç iyi olmadığının bir göstergesi olacaktır. Ülkemizdeki siyasi atmosfere bakıldığında da erken seçim tartışmaları iktidarın her hâlükârda kaybettiğini göstermektedir. Hele ısrarla erken seçimin olmayacağını dile getirmek, mevcut iktidarın süreyi kullanarak fırsat elde etmeye çalıştığını çok bariz bir şekilde ortaya koymaktadır. Yani, iktidar kaybettiğinin farkında olup makul olarak beklemediği ama belki mucizevi bir fırsatın ortaya çıkabileceği ümidiyle bilgi teknolojilerini kullananların ya da bilgisayar oyuncularının işlerin ters gittiği veya oyunun kaybedildiğinde yaptıkları gibi hırsla bütün tuşlara basmaya çalışmaktadır. Çalışmayan elektronik cihazları açıp kapatmanın veya el darbesiyle sarsmanın çok nadiren işe yaradığını hepimiz biliriz. İktidar da bunu bildiği halde bunları denemeye devam etmektedir. Hele bir iktidar partisinin kendisinin de yarışacağı gelecek seçimlerde uygulanmak üzere seçimlerin usulüne ve denetlenmesine yönelik kanun değişikliklerine gitmesi de artık bir sonraki seçimlerden pek umudunun kalmadığını, belki seçim sistemindeki değişikliklerle bir fırsat çıkabileceği noktasına geldiğini göstermektedir.

Dikkat ettiyseniz yazı boyunca iktidarın seçimler ne zaman yapılırsa yapılsın kaybettiğinin büyük olasılık olduğuna vurgu yapmaya çalıştım. Ama iktidar kaybederken muhalefetin kazandığını söyleyebilmek ise erken bir iddia olur. Dolayısıyla muhalefetin kendisini çok iyi ifade edip destek alabildiğini söylemesi için daha farklı şeylerin yapılması gerekiyor. İktidar için bütün şartların olumsuz olduğu şu ortamda halka güven verecek bir söylem ve eylem birliğine ihtiyaç duyulmaktadır. Kamuoyunda “altılı masa” olarak adlandırılan muhalefeti oluşturan partilerin liderleri aylık düzenli toplantılarını bugün İYİ Parti lideri Sayın Meral Akşener’in ev sahipliğinde gerçekleştirecekler. Şunu belirtmemiz lazım ki, buna benzer bir oluşum bizim siyasi tarihimizde sıkça rastlanmayan bir durumdur. Belki ideolojik olarak birbirine yakın partiler seçimlerde barajı geçmek için birbirleriyle ittifaklar yapmışlardır. Ama mevcut oluşum tarihtekilerden yapısal olarak farklıdır. İktidarın birbirine benzemezler diye eleştirileri dahi bu oluşumun ülkenin geldiği kutuplaşma ve en temel hakların kaybedildiğinin aslında bir göstergesidir. Bunun yanında bu aylık “altılı masa” toplantıları halkta bir beklenti uyandırmış durumdadır. Bu toplantılarda önceki ay boyunca yapılan komisyon çalışmalarında uzlaşılan konuların kamuoyuna ortak bir dille deklare edilmesi beklentilerin ete kemiğe bürünmesi şeklinde ortaya çıkmaktadır. İlk önce mevcut problemlerin çözümüne yönelik öneriler açıklanırken, şimdi ise seçimler kazanıldıktan sonra bu politikaların nasıl gerçekleştirileceğine dair açıklamalar yapılmaktadır. Bu tarz açıklamalar kamuoyunda sıkı takip edilmeye başlanmıştır. Altılı masaya dahil olan siyasi partilerin kendi bünyelerinde oldukça kıymetli siyaset insanları ve deneyimli bürokratlar mevcuttur. Mesela ekonomi ile ilgili politikalar üzerine yoğunlaşmak halkın temel problemi olan geçim sıkıntısının aşılabileceğine dönük bir güven verecektir. Benzer şekilde adalet ile ilgili sıkıntılar veya eğitimde, sağlıkta yaşanmakta olan problemlerin çözümü halkın “evet, bizim yaşadığımız problemleri bunlar çözebilir” düşüncesini yaygın hale getirmek sonuç alma açısından önemli olacaktır. Halkımız zaten işsizlikten tarıma kadar her türlü sorunun tam anlamıyla farkındadır. Bu sorunların mevcut enflasyonist ortamda hayat pahalılığına karşı, onları koruyacak tedbirlerin işinin ehli uzman kadrolar tarafından alınacağının daha net ifadelerle anlatılması toplumsal desteğin artmasını sağlayacaktır.

Seçimlerden bahsetmişken kaybeden iktidarların yetkiyi yeni gelenlere nasıl ve hangi şartlarda devredeceği de sağlıklı bir demokratik rejimle yakından alakalıdır. Bu noktada eski Almanya Başbakanı Angela Merkel’in görevini yeni Başbakan Olaf Scholz’e devrederken ortaya koyduğu yaklaşım kamuoyunda takdir dolu yorumlarla karşılanmıştır. Türkiye, bundan önce seçimler yapmıştır, bundan sonra da yapmaya devam edecektir.

Bazen sıkıntılı süreçler yaşansa da ülkemizdeki demokratik kültür önemli mesafeler kazanmıştır. Ayrıca Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi’nin parti devleti gibi kurgulanması neticesinde üst düzey bürokratların her seçim sonrası görev sürelerinin sona erecek olması da yeni iş başına gelecek yönetime dikkat sinyalleri vermektedir. Bu sistem değişene kadar hiçbir meselenin, başlığın, sorunun açıkta kalmaması ve zafiyete uğramadan, doğru bir şekilde yönetilmesi gerekmektedir. Toplum bu süreçte her şeyin kontrol altında olduğuna kanaat getirmek ister. Muhalefet kanadında bununla ilgili de çalışmaların başladığına dair açıklamaların yapılmış olmasının da önemli olduğu ortadadır. Sorunların çözümü siyaset kurumunun doğrudan sorumluluğu altındadır. Bunun için siyasi rekabetin meşru bir zeminde yürümesi şarttır.

 İsmet İnönü, Demokrat Parti’nin zaferiyle sonuçlanan 1950 seçimleri sonrası gazeteci Cihad Baban’a, “ CHP iktidarı kaybettiğinde her şeyin sonu zannettik ama öyle olmadığını gördük” demiş. Kurulmasının ardından yapılan ilk seçimlerde iktidar olan ve 20 yıldan beri de iktidarda kalmayı başaran bir partinin de seçimlerde muhalefete düşme endişesinin bir yere kadar anlaşılabilir boyutları vardır. Ancak şunu iyi bilmeliler ki, bu dünyanın sonu değildir. Belki de muhalefet tecrübesi yaşamalarında kendileri açısından faydalar vardır. Partilerinin kaderi ile ülkenin kaderini bir görmeleri gibi yanlış ve bu ülkeye haksızlık olacak yaklaşımlardan uzak durmaları, çıkan sonuçları sağlıklı bir değerlendirmeye tabi tutmaları açısından da önem arz etmektedir. Türkiye’nin maddi-manevi kazanımları bu milletin koruması altındadır. Bu seçimler de diğerleri gibi yapılacak ve bu ülke, bu millet önüne bakmaya devam edecektir.

Mustafa KAYA