İDEOLOJİK SAPLANTILARDAN KURTULMADAN, DEMOKRATİK SİYASETİN İMKÂNI ÜZERİNE

İDEOLOJİK SAPLANTILARDAN KURTULMADAN, DEMOKRATİK SİYASETİN İMKÂNI ÜZERİNE

Ülkemizdeki kısır ve verimsiz siyasi geçmişin en temel sorunu, bana göre oy veren seçmenlerin zihinlerini etkisi altına alan ideolojik dar bakışa mahkûm olmuş zihin yapısı.

İnsanlar aile eğitimi, arkadaş çevresi, gençlik arayışı, yaşanmış tecrübeler ya da kendi seçimi ile bir düşünce, inanç ve ideoloji sahibi olmuş olabilirler. Bu bir dereceye kadar makul ve anlaşılabilir bir durum görünüyor.

Ancak siyasi tercih ile ülke yönetimini belirlemede;  dincilik, solculuk, milliyetçilik..vs inanç ve düşünce eğilimleri ile saplantılı ve gerçekleri görmekten uzaklaşan bir bağnazlığa dönüştüğünde, bu durum ülke çıkarlarını, ekonomik refahı ve temel özgürlükleri tehlikeye atan bir sonuca yol açma tehlikesi içeren bir sosyolojik olguya dönüşüyor.

Tüm siyasi aktörler, oy endişesi taşırlar, demokrasiyi güçlü kılan ve onu diğer yönetimlerden üstün, dinamik kılan yan da budur.

Seçilen siyasiler için toplumun refahı, özgürlüğü, yaşam kalitesi ile artan toplum memnuniyeti, hayati bir önem taşımaktadır.

Tüm dünyadaki demokratik ülkelerde siyasiler, halkı memnun edemeyince oylarının düşmesi ve güçlerinin gitmesi korkusu ile yaşarlar. Bu da siyasiler de endişeli bir rekabete yol açar.

Ancak İdeolojik olarak saplantılı hale gelmiş ve ne pahasına olur ise olsun, kendi ideolojik gurubunu destekleyen seçmenin fazla olduğu toplumlarda, demokrasinin dinamik ve bereketli canlılığı kaybolur.

Siyasi aktörlerde, seçmenin ideolojik saplantısına duyulan güven nedeni ile ülke için ekonomik, sosyal hukuksal verimli ve kaliteli işler üretmek yerine, ideolojik saplantıları tatmin edecek söylemlere yönelme eğilimi başlar.

Tüm kaliteli demokratik toplumlarda, bireylerin zihinlerinin sağcı,solcu,muhafazakar, dindar..vs ideolojik saplantılardan kısmen uzaklaşmış olması ve seçmenin ülke çıkarları için kötü iktidarları cezalandırabildiği dinamik bir yapıda olması kaçınılmaz görünüyor.

Ülkemiz gerçeğinde yaşadığımız tecrübeler, tüm ülke insanlarının ortak bir kaderi, hayatı paylaştığımız gerçeğini görmemizi gerektiriyor. Bölünmüş siyasi yapıların bu gerçeği değiştirmediğini görmemiz lazım.

Toplum olarak, bir siyasi yapının ve ideolojinin devamlı ve kullanışlı nesnesi olmayı bıraktığımızda, Ülke yönetmek için ortaya çıkan siyasileri, ülkeye kazandırdıkları zenginlik, özgürlük, sosyal, kültürel bilimsel verimlilik açısından değerlendirme yetisi kazandığımızda, Dinamik, kaliteli, verimli bir demokrasinin yavaş yavaş ülkeye hâkim olduğunu görmemiz mümkün olabilir diye düşünüyorum.

Bunu yapmadan, kaliteli demokrasi bekleyenlerin, çalışmadan para kazanmak kadar hayalci bir beklentide olduklarını düşünüyorum.

Ahmet BULUT