HASAN EL-BENNA VE HEDEFE KİLİTLENMEK

HASAN EL-BENNA VE HEDEFE KİLİTLENMEK

Hasan el-Bennâ’nın en önemli özelliklerinden birisi de daha çok genç sayılabilecek yaşlarında hayata dair hedeflerini belirlemiş ve bu hedeflere kilitlenmiş olmasıdır.

Henüz Daru’1-Ulum öğrencisi iken, hocalarının, “Eğitim görmendeki en büyük hedefin nedir ve bu hedeflerini nasıl gerçekleştireceksin?” şeklinde sordukları bir soruya verdiği cevap, onun ümmete dair adanmışlığını en açık bir şekilde ortaya koyan güzel bir örnektir.

Şehit Hasan el-Bennâ bu soruyu şu şekilde yanıtlıyordu:

“Eğitimimi tamamladıktan sonra biri özel biri de genel olmak üzere iki büyük hedefim var. Özel olanı, ailem ile akrabalarımı mutlu etmek ve elimden geldiği kadarıyla sevdiğim arkadaşlarıma vefa göstermektir. Genel olanı da şudur: Mürşit bir öğretmen olacağım. Gündüzleri çocukları eğitirken geceleri ise onların babalarına dini hedeflerini, mutluluk ile sevinç kaynaklarını öğreteceğim. Bunları konuşmalarla, tartışmalarla, teliflerle, kitaplarla, gezi ve seyahatlerle yapacağım.

Birincisini gerçekleştirmeye yönelik hazırlığım: Güzel olanı bilme ve ihsanın kadrini bilmeyi öğrenmiş olmamdır. İhsanda bulunmanın karşılığı ihsanda bulunmaktan başka bir şey değildir.

İkinci hedefimi gerçekleştirmek için araçlarım, azim ve fedakârlıktır. Bir şeyleri ıslah etmek isteyen kişi için bu ikisi gölgesi gibi olmalıdır. Başarısının da sırrı buradadır. Bu iki hasleti taşıyan biri de hiçbir zaman küçük düşecek veya itibarını zedeleyecek bir duruma düşmez. Bu hedefe yönelik ilmi aracım ise şudur: Çok çalışacağım. Resmi evrakların çok çalıştığımı göstermesini sağlayacağım. Böylesi bir çalışmayı ilke edinmiş kişilerle ve böylesi kişilere saygı duyanlarla tanışıp beraber olacağım. Bedenim, kaybettiğimi bulma yolunda zorluklara katlanacak, naifliğine rağmen zahmeti yoldaş edineceğim. Nefsimi Allah’a sattım. Yüce Allah’ın izni ve iradesiyle bu pek kârlı bir ticaret olacaktır. Temennimiz Allah’ın bu çabaları bizden kabul etmesi ve tamamına erdirmesidir.

Kişiye ancak vicdanının etki edeceği bir yalnızlıkta, sadece Lâtif ve Habîr olan Allah’ın görebileceği gecelerde, bu, Rabbime verdiğim bir sözdür ve bir borç olarak bunu kayda geçiyorum. Hocalarımı da buna şahit tutuyorum. Al1ah’a verdiği sözü yerine getirene, Allah büyük bir mükâfat verecektir. Ben iyi bir insanın mutluluğu, ancak başkalarının mutluluğunda ve onları doğruya iletilmesinde bulabileceğine inanıyorum. İyi insanın sevincinin ise başkalarını sevindirmekten ve onları kötülükten alıkoymaktan geçtiğine inanıyorum.

İyi insan, kamunun ıslahı doğrultusunda fedakârlıkta bulunmayı kâr ve ganimet sayar, yollarının dehşetli olmasına, yorgunluk ve zorlukla dolu olmasına rağmen hak ve hidayet uğrunda cihadı, rahat ve lezzet olarak değerlendirir. İyi insanın, kalplerin derinliklerine nüfuz ederek hastalıklarını anlayan, bunları da ancak insanoğluna duyduğu merhamet duygusundan ve onların iyiliğini istemesinden dolayı yapan insan olduğuna inanıyorum. İyi insan, hasta kalpleri tedavi etmeye, yaralı gönülleri rahatlatmaya, mahzun ruhları sevince boğmaya çalışan insandır. İyi insan, ebedi mutsuzluktan veya maddi bir sıkıntıdan bir canlıyı kurtardığı ve ona doğruluk ve mutluluk yolu gösterdiği anı en mutlu olduğu an olarak gören kişidir.

Faydası sahibini aşmayan, yararı onu yapandan başkasına dokunmayan bir amelin oldukça cılız ve dar çerçeveli bir amel olduğuna inanıyorum.

En hayırlı ve en değerli amelin, sonuçlarıyla hem sahibini hem ailesini hem de toplumu etkileyen ve fayda veren amel olduğuna inanıyorum. Bu fayda oranında o amelin değeri ve önemi de artar. İşte bu inancımdan hareket ederek öğretmenliği seçmiş bulunuyorum.”

Abdülaziz Kıranşal