GÖRÜNEN KÖY
- 02-11-2021 18:09
- 2350
GÖRÜNEN KÖY
Türkiye-Amerika Birleşik Devletleri ( ABD) ilişkileri dış politikanın ana gündem maddelerinin başında gelmeye devam ediyor. Geçtiğimiz hafta sonu G-20 Zirvesi için İtalya’ya giden Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın ABD Başkanı Joe Biden ile yapacağı açıklanan görüşme, zirvenin başlıklarından daha fazla tartışıldı. 20 dakika olacağı söylenen görüşmenin 1 saat 10 dakika sürmesi de ilginç bir detay olarak öne çıkarıldı. Tabii Türkiye ile ABD arasındaki sorunlar öyle bir iki görüşmeyle çözülecek gibi değil. Dün de zaten bu gerçek net olarak belli oldu. Müttefikleri tarafından tehdit edilen, güvenlik kaygıları dikkate alınmayan Türkiye’nin mevcut şartlar altında nasıl bir karar alacağı ve adım atacağı da merak konusu. ABD ile birlikte olup Fırat’ın doğusunda PYD/YPG’nin varlığına evet diyecek mi, ya da Rusya ile birlikte hareket edip İdlib konusunda Rusya’nın tezlerine mi onay verecek? Aslında her iki durumda da Türkiye’nin arzu etmediği sonuçlar ortaya çıkmış olacak. Gelinen nokta itibariyle en az zararlı olan neyse Türkiye onu tercih etmeye çalışıyor. İkinci Mahmut’un meşhur sözünde olduğu gibi denize düştük şimdi hangi yılana sarılacağımızın hesaplarını yapıyoruz.
Bunun yanında Amerika’nın Türkiye’yi F-35 programından çıkarması, S-400’lerin akıbetinin ne olacağının belli olmaması, CAATSA yaptırımlarının bundan sonra neye evrileceği gibi başlıklarla ilgili neler olacağı henüz netleşmiş değil. F-16 alımı ile ilgili Senato’nun ne karar alacağı da az-çok belli ama Türkiye diğer sorunlu alanları unutmuş gibi yaparak sonuç almak istiyor. Her ne kadar Biden’dan bu konuda adım atması beklense de son tahlilde Biden nihai karar verici değil. Ayrıca Halkbank davası da Türkiye’nin başında Demokles’in kılıcı gibi sallanmaya devam ediyor. Dikkat ederseniz bütün bu başlıklarda ana belirleyici olan hep ABD yönetimi. Türkiye’nin ne PYD/YPG vurgusu, ne 15 Temmuz darbe girişimi ile ilgili taleplerinin bu sorunlar karşısında çok da etkili olduğunu söylemek mümkün görünmüyor.
Ayrıca Doğu Akdeniz ve ABD’nin Yunanistan’la yaptığı savunma işbirliği anlaşmalarının zaten hiç gündeme gelmediği Cumhurbaşkanı Erdoğan tarafından bizzat açıklandı. Bütün bu sorunların nasıl içinden çıkılacağına dair bir anlayış değişikliğine ihtiyaç var. Mevcut yaklaşımların sorunların çözümü için yeterli olmadığı birçok kez ortaya çıktı. Diğer taraftan ne ABD’nin ne de Rusya’nın Türkiye’nin önceliklerini anlama ve gereğini yapma ihtimalleri de yok. Hâl böyle olunca aslında olması gerektiği gibi iş başa düşüyor. Kendi göbeğimizi kendimiz kesmeliyiz. Bir an önce farklı bakış açılarının yer aldığı, dış politikada krizlerden çıkış yollarının arandığı toplantılar düzenlenmelidir. Muhalefet partilerinin çözüm önerileri mutlaka dinlenmelidir. Ülke bizim, dış politikadaki olumsuzlukların muhatabı hepimiziz. Birbirine taban tabana zıt da olsa farklı bakış açılarından istifade edilmelidir. Görünen köy kılavuz istemez. Bu gidişat dış politikada sorunları azaltmadığı gibi daha da artmasına sebep olacaktır.