ÇEVRE BİLİNCİ, YOZLAŞMIŞ ZİHNİYET VE SAVRULMA
- 01-07-2021 18:11
- 2369
ÇEVRE BİLİNCİ, YOZLAŞMIŞ ZİHNİYET VE SAVRULMA
Son zamanlarda büyük çevre felaketleri; denizlerin kirlenmesi, salyaların deniz yüzeyini kapladığı (müsilaj), kuraklık ve ormanların yok olması felaketleriyle karşı karşıyayız.
Geleceğimizi yakından ilgilendiren bu sorunlar karşısında çeşitli çözüm önerileri ortaya konulmaya çalışılıyor. Komisyonlar kuruluyor, uzmanlar fikirlerini açıklıyor. Bunlar tabii ki önemli, değerli ve üzerinde önemle durulması gerekiyor da.
Ancak bu felaketlerin göz göre göre geldiği ve ülkenin kontrolsüz bir şekilde betonlaştığı uyarısı sıkça dile getirilmişti. Hatta betonlaşma uyarısı yapanlar ihanetle suçlanmıştı.
Bütün bunlara ilaveten şimdi de “Kanal İstanbul” projesi başlatılma aşamasına geldi. Amacımız çevre ekseninde bir zihniyet tahlili yapmak ve derin analizlere girmek değil, halihazırda ülkemizin geldiği durumu değerlendirmektir.
Çevreden önce temel sorun; insana, tabiata ve kâinata bakışı ifade eden bir zihniyetin çözülmesi, hatta çöküşüdür.
KAYNAKLAR HIRSIMIZA KURBAN EDİLMEMELİ
Makam sahiplerinin yıllar önce sarf ettiği “Ülkeyi bir şirket gibi yöneteceğiz” sözünün ne anlama geldiğini şimdi daha iyi anlıyoruz.
Aşırı kazanma hırsı ve rant arzusu çoğu zaman insanoğlunun sorunlarının önüne geçti.
Kapitalist bir yapıdan çevresel duyarlılık beklemek, insana saygılı olmayandan tabiata saygısını ummak herhalde fazla iyimserlik olur.
Yeraltı ve yerüstü kaynaklarımızın, insanların tükenmeyen ihtiyaçlarına ve hırslarına kurban edilmesi bu yaşadıklarımızın bir sonucu olsa gerek.
Günümüzde betonlaşan şehirler, şehirleşen ormanlarla tabiat; insanlığın bütün yükünü çekmek zorunda kalıyor.
Bu çarpık zihni altyapıyla başa çıkılmadan, doğa ile barışmak esasen mümkün değil. Denizlerin atıklarla dolması, bu zihniyetin neden olduğu sonuçtur. Önce zihinlerdeki atıkların arındırılması şarttır.
Makam sahiplerinin tabiata bakışında ciddi sorunlar var. Kaynakları hiç bitmeyecekmiş gibi yalnızca ekonomik beklentilerle hor kullanmak, herhangi bir planlama ve gelecek kaygısı gütmemek sorunların çözümünün önündeki en büyük engeldir.
Maalesef ki yandaş şirketler; hastane, yol, tünel, stadyum ve havaalanı gibi yapılar inşa ederken, hiçbir çevresel fizibiliteye ihtiyaç duymamaktadır. Bu noktada kontrol edilemiyor olmaları, belki de bu felaketlerin asıl müsebbibidir.
Denetlemede gevşek davranılması, ahbap-çavuş ilişkileri içerisinde uyduruk raporlarla çevrenin kimyasal atıklara, yok edici malzemelere maruz bırakılması, göz göre göre geleceğimizin yok edilmesine neden olacaktır.
ÇEVRE SORUNU, YOZLAŞMANIN SONUCUDUR
Turizm amaçlı inşa edilen devasa otellerin, el değmemiş koyları, körfezleri ve ormanları yok etmesine kapitalist hırslarla göz yumulmasının neticesinde ulaşıldı.
Karadeniz’deki Kazdağı ormanı, vadi ve dereleri, Ege'de doğayı hiçe sayan maden çalışmaları, Doğu'da katledilen tarih; vahşi kapitalist zihniyetin bir ürünü ve doğal sonucu olsa gerek.
Megakent İstanbul’un -tartışılamayan- “Kanal İstanbul” projesiyle oluşacak, kentsel ve çevresel sorunları halledilmeden, hayatın bu kadar keşmekeş olduğu bir dönemde geçiştirilmeye çalışılması da aslında hep bu çarpık zihniyetin bir eseridir.
Konuyla ilgili çevresel felaket uyarılarına kulak asılmamakta ve kamuoyu yeterince aydınlatılıp cevap verme gereği bile duyulmamaktadır.
Özetle, her şeye ekonomik girdi gözüyle bakılıyor, tabiat ve insan unsuru görmezden geliniyor. “Kıyamet kopuyor olsa da elinizdeki fidanı dikin” diyen bir dinin, “Yaş kesen baş keser” diyen bir kültürün bireylerinin, heva ve heveslerine bu denli esir olmanın ve savrulmanın izahı, ancak bu zihni yozlaşmayla açıklanabilir.
Sorun anlaşılmadan, çözüm üretmek mümkün gözükmemektedir. Tabiat bizden intikamını almaktan da geri durmuyor. “İnsanların kendi elleriyle yapıp ettikleri yüzünden karada ve denizde düzen bozuldu. Böylece yüce Allah dönüş yapsınlar diye işlediklerinin bir kısmını onlara tattırıyor” (Rum, 30/41).
Belki de günün birinde bir kilo altının, bir bardak temiz sudan değersiz hale geleceği unutulmamalıdır.