Afrika Uyanışı ve Türkiye
- 06-08-2023 12:03
- 06-08-2023 12:04
- 1442
Afrika kıtası uzun zamandan beri kimi güçlerin etkin olmaya çalıştığı bir alana dönüştü. Açlığın, yoksulluğun, yoksunluğun kol gezdiği Afrika toprakları şimdilerde bu güçlerin bilek güreşine tutuştuğu bir coğrafya halini aldı. Fransa gibi sömürgeleştirdiği toprakları kan ve gözyaşına boğan bir ülkenin, görünüşte bağımsız olan ama fiilen kontrol ettiği ülkelerde huzursuzluk zaten kendisini hissettiriyordu. Fransa işgali resmi olarak son bulduğu halde istikrarsızlık ve kargaşanın vaka-i adiyeden sayıldığı Burkina Faso ve Mali’de 2-3 sene içinde yaşanan askeri darbelerin ardından şimdi de aynı şekilde sıkıntılar yaşayan Nijer’de de bir askeri darbe gerçekleşti. 26 Temmuz günü cumhurbaşkanlığı muhafızları komutanı General Abdourahamane Tchiani'nin kendisini cunta lideri ilan etmesi ve Cumhurbaşkanı Mohamed Bazoum’u gözaltına alması bütün gözleri bu ülkeye çevirdi. Nijer’in Fransa için önemi ise oldukça büyük. Nijer’de bir askeri üssü bulunan Fransa, enerji ihtiyacı olan hammaddenin üçte birini bu ülkeden karşılıyor. Aynı zamanda Nijer, dünyanın en büyük yedinci uranyum üreticisi konumunda. Nükleer enerji demek uranyum demek olduğundan Fransa için Nijer salt bir sömürge olmanın çok ötesinde anlamlar içeriyor. Nijer’deki uranyumun en önemli alıcısı da Avrupa ülkeleri ve başta tabi ki Fransa. Durum bu olunca Fransa darbeye karşı, müdahale ifadesini kullanmadan daha sert mesajlar verdi.
Ancak Batı Afrika Devletleri Ekonomik Topluluğu (ECOWAS) askeri müdahaleye hazır olduğunu ilan etti. Mayıs 1975’te kurulan, hali hazırda 15 üyesi ve yaklaşık 300 milyon nüfusa sahip olan bu uluslararası ticaret birliğinin genelkurmay başkanları bir araya gelerek Nijer’de sivillerin iş başına dönüşlerinin sağlanması için askeri cuntaya süre vermişti. Benin, Burkina Faso, Cape Verde, Fildişi Sahili, Gambiya, Gana, Gine, Gine Bisav, Liberya, Mali, Nijer, Nijerya, Senegal, Sierra Leone ve Togo devletlerinden oluşan bu birlik içinde de aslında yekpare bir anlayış yok. Mali, Burkina Faso ve Gine, Nijer’deki cuntaya destek verirken, en sert karşı duruşu ise Nijerya gösteriyor. Aslında Fransa, yukarıda belirttiğimiz gibi doğrudan askeri bir müdahaleyi kendisi yapmayı çok gündemine almış değil. ECOWAS üzerinden bir süreç yürütmeyi öncelemiş durumda. Fransa’nın Cezayir’de, Ruanda’da yaşattıkları hala zihinlerdeki yerini koruyorken, Mali’ye müdahale etiğinde yaptıkları hala ortadayken Nijer’e yapılması muhtemel bir müdahalenin Afrika’daki Fransa karşıtlığını daha da derinleştireceğinden endişe eden Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron, şimdilerde en az hasarla Nijer’deki sürece müdahil olmanın hesaplarını yapıyor. Onu buna sevk eden de muhtemelen Nijer halkının darbeye destek veren gösteriler yapması, Fransa’nın her geçen gün Afrikalıların nefretini kazanmasıdır.
Diğer taraftan isimlerinin önüne sözde İslami sıfatı eklenen örgütlerle mücadele adıyla, ülkede İngiliz ve Fransız askerleri vardı. Bu noktada akıllara gelen soru şudur; bu örgütler ülkede faal olduğu için mi İngiliz ve Fransız askerleri Nijer’dedir, yoksa İngiliz ve Fransızlar orada olabilsin diye mi o örgütler orada konumlandırılmıştır?
Malum bu tür örgütler küresel güçlerin bir ülkeye müdahale edebilmesinin meşruiyet (!) zeminini oluşturması için desteklenirler.
Bunun yanında 27-28 Temmuz günlerinde Rusya’nın St. Petersburg şehrinde 2. Rusya – Afrika Zirvesi gerçekleştirildi. 58 Afrika ülkesinin 17 tanesi devlet ve hükümet başkanları ile temsil edilirken, 32 ülke ise büyükelçi ve diğer seviyelerde temsil edildiler. Katılım zayıf gibi zannedilse de aslında öyle değil. Hangi seviyede katılırsa katılsın Rusya- Ukrayna Savaşı’nın devam ettiği bir zaman diliminde, Rusya’nın yaptırımlarla mücadele ettiği bir dönemde Afrika ülkelerinin çoğunluğunun bu zirvede bulunması, Rusya’nın Afrika’daki Batı karşıtlığını kullanmaya çalıştığının bir göstergesidir. 18 Temmuz’da Tahıl Koridoru Anlaşması’ndan çekilen ve özellikle Amerika Birleşik Devletleri ( ABD) tarafından hububatı silah olarak kullandığı suçlamasıyla karşı karşıya kalan Rusya, bu zirvede bu yaklaşıma karşı tezler ortaya koymaya çalıştı. Mesela; Mali, Orta Afrika Cumhuriyeti, Burkina Faso, Eritre, Zimbabve ve Somali’ye 25 ila 50 bin ton arasında ücretsiz tahıl sağlayacağını ilan etti. Somali için çok önemli bir miktar olan 684 milyon dolarlık borcu ise sildiğini duyurdu. Aynı zamanda bu zirve 23 Haziran’da ayaklanarak Moskova’yı tehdit eden, paralı asker grubu Wagner’in bu zirvede adının tekrar duyulması, hatta Burkina Faso ve Mali’de silahlı güç bulundurma anlaşması yapıldığına dair iddialar, Wagner ile Rusya arasındaki buzlar eridi şeklinde yorumlandı. Wagner lideri Yevgeniy Prigojin’in bu zirvede görülmesi de bunu destekleyici mahiyette idi. Ayrıca Nijer’deki darbeyi olumlu bulduğunu ifade eden cümleler kurduğunu da hatırlatmakta fayda var.
Gelinen nokta itibarıyla Afrika’daki gelişmelerle ilgili söylenebilecek en doğruya yakın söz, bu hamurun daha çok su kaldıracağıdır. Afrika ülkelerinin küresel güçlerden neler çektiğini, hangi zulümlerle muhatap olduklarını, soykırım dâhil en acımasız süreçlere nasıl maruz bırakıldıklarını ifade etmeye tekrar gerek var mı bilmem. Ancak bu noktada şunu söyleyebilirim; Afrika’nın bir uyanışa ihtiyacı olduğu çok açık ortadadır. En zengin yeraltı, yer üstü zenginliklerine sahip olan Kara Kıta, kan ve gözyaşı dışında başka bir şeyle konuşulmuyor. Bu sürece dur deme ihtiyacı olduğuna şüphe yok. Ancak bütün boyutlarıyla tartışılması gereken sorular şunlardır; küresel güçler birbiri için panzehir midir? Yangından kaçarken doluya tutulma ihtimali varsa bu durumda nasıl hareket edilmelidir? Kışa dönüşen Arap Baharı’nın hepimize bıraktığı acı tecrübe ortadayken, aynı Arap Baharı’nda olduğu gibi Afrika’daki son gelişmeler de halkların haklı taleplerinin istismar edilmesine dönüşebilir mi? Bu noktada sorumluluğun büyüğü yine Türkiye’ye düşüyor.
Çünkü Şubat 2022’de İsviçre Konfederasyon Başkanı Ignazio Cassis Nijer'i ziyaret ettiğinde, heyetin ülke sınırlarındaki Agadez Sultanlığı'ndaki temasları sırasında çekilen bir fotoğrafta, Cassis'in arkasında Osmanlı tuğrası dikkatleri üzerine toplamıştı.
Peki, Agadez Sultanlığı’nın hikâyesi nedir?
1405 yılında, Yıldırım Beyazıt döneminde, kendisine gelerek bağlılık bildiren ve kendilerini yönetmesi için bir lider isteyen bölge halkının bu talebine, padişahın Yunus isimli şehzadesini bölgeye göndermesi ile birlikte Osmanlı, Afrika’daki en uzak toprağa yerleşmiş ve Agadez Sultanlığı kurulmuştu. Dolayısıyla Türkiye’nin genelde Afrika, özelde Nijer’deki gelişmelere kayıtsız kalması mümkün değildir. Nijer’i de diğerlerini de kurtlar sofrasından çekip çıkarmanın yollarının da, formüllerinin de Türkiye’nin tarihi tecrübesinde karşılığı vardır. Afrika’daki uyanış, doğru bir zeminde yol almalı ve bunun öncülüğünü Türkiye yapmalıdır.