14 Mayıs, Kamuoyu ve Doğru Anket Nasıl Yapılır?
- 07-05-2023 12:02
- 1519
14 Mayıs, Kamuoyu ve Doğru Anket Nasıl Yapılır?
Seçimlerden önceki son Pazar yazısının da yine seçimlere dair olması kaçınılmazdı. Oldukça yoğun geçen bir kampanya sürecinin ortasında milletimizle bu kadar yakın bir irtibat halindeyken seçim sonuçlarına dair kamuoyu araştırmalarının aslında sahayı tam olarak yansıtmadıklarını bizzat müşahede etmekteyim. Daha genel anlamda demokrasinin sadece oy kullanma kabinine girip tercih yapmaktan daha önemli olduğunun da farkındayım. Seçimler milletin iradesini göstermek adına önemli bir göstergedir. Ama demokrasi, daha çok seçimlerden sonra çoğunluğun azınlığa tahakkümü olarak algılanmaması hatta azınlıkta kalanların taleplerinin de göz önünde bulundurulması gereken bir rejim olarak anlaşılmalıdır.
Toplumdaki görüş ayrılıklarının kutuplaştırma değil de karşılıklı saygı çerçevesinde bir zenginlik sayılacağı günlere çok az kala kamuoyu araştırmalarına yeniden bakmak faydalı olabilir.
Öncelikle, kamuoyunun varlığından söz edilebilir mi diye başlanabilir. İletişim teknolojilerinin baş döndüren bir hızla ilerlediği çağımızda eskiden daha önemli olan aile, din veya eğitim gibi kurumların dışında medyanın yepyeni bireysellikler ürettiğinin farkına varmamız gerekiyor.
İster geleneksel isterse yeni denilen sosyal mecralar artık insanlarımızın düşünce tarzlarını ve dünya görüşlerini eskiye nazaran daha çok belirlemektedir. Dolayısıyla kamuoyu diyebileceğimiz genel geçer ve üç aşağı beş yukarı toplumun büyük kesimlerince kabul edilen bir görüşün olup olmadığı sorgulanabilir. Son dönemlerde yapılan araştırmalarda dünya genelinde ve ülkemizde sosyal medya kullanımı giderek artmaktadır. Bu mecralar üzerinden halka bir gündem dayatılmaktadır. En basitinden yiyecek enflasyonu gibi temel ve can yakıcı bir sorun yerine savunma sanayii konusu daha çok gündemi meşgul edebilmektedir. Bir tarafta kuru soğanın kilosunun ne kadar pahalı olduğu gündeme getirilmeye çalışılırken yerli otomobil tartışmaları ekonomideki bu sorunlar görmezden gelinmeye çalışılmaktadır. Elbette kalkınma hamleleri önemlidir ama gıda enflasyonu da bireylerin gündelik hayatlarını doğrudan etkilemektedir. Medya üzerinden halkımıza hep “büyük resim” ile ilgilenmeleri tavsiye edilirken günlük sorunları unutturulmaya çalışılmaktadır. Bu, planlı bir kaçıştır. Bu durum tam da algı yönetmeye dönük bir kampanya dilidir. Olguların üzerini örtme girişimidir.
Dolayısıyla toplum, kendi sorunları ile ilgilenmekten ziyade iktidarın empoze ettiği bir gündemle meşgul edilmektedir.
Kamuoyu araştırmaları da toplumdaki bu genel görüşü tespit etmeye çalışırlarsa, yani bireylere “Size göre en büyük sorun nedir?” gibi bir soruya daha çok siyaset ve onun bir aparatı haline gelmiş medyanın da etkisiyle gerçeği yansıtmayan cevaplar verebilir.
Dahası, modern dünyada kendi yoğunlukları arasında tanımadıkları kurumların gündeme dair sorularını cevaplamaya ne vakitleri ne de istekleri olmayan bir gruptan ne kadar sağlıklı veri elde edilebilir ki? Hatta, güven duymadıkları bu şirketlerle kimlik bilgileri veya telefon numaralarını neden paylaşsınlar ki? Dolayısıyla insanları belirli konularda görüşlerini paylaşmaya ikna etmek kolay olmadığı gibi farklı sebeplerle cevap vermek de istemeyebilirler. Belki sağlık hizmetleri, eğitim kalitesi veya istihdamla ilgili sorulara cevap vermeyi kabul edenler iş seçimler ve siyasi tercihlere gelince tereddüt edebilirler.
Başlangıcında bile çeşitli zorluklar olan seçim anketlerinin ne kadar güvenilir olduğu hep sorgulanmıştır. Metot olarak ilk önce araştırmanın konusuna göre görüşleri merak edilen “evren”in tespit edilmesi gereklidir. Yaşlarına, cinsiyetlerine veya eğitim durumlarına göre bir evren tespit edilebilir. Evren belirlendikten sonra “örneklem” tespit edilmelidir. Sanki ülkemizde yapılan araştırmalarda en önemli sorun bu örneklemin tespitinde yaşanmaktadır.
Yani, kamuoyu araştırmacıları elde etmeye çalıştıkları veriye uygun örneklem tespit ederken yanlı davranabilirler. Hele seçim sonuçlarına yönelik araştırmalarda ülkenin farklı coğrafi bölgeleri, farklı şehirleşme seviyeleri veya farklı geçim kaynakları göz önünde bulundurulmadan yapılacak çalışmaların sağlıklı bir sonuç vermeyeceği aşikârdır. Örneklemin rastgele olması bir tercih sebebidir. Ama rastgele olması için önceden tespit edilen evrenin tüm unsurlarının eşit olarak temsil edilmesi de gereklidir. Belirli bir siyasi görüşe mensup olduğu bilinen bir bölgenin güya “rastgele” seçilmesi alınacak sonucun isabetli olmamasını en başta garanti etmektedir. Dolayısıyla tüm ülkenin bir konudaki görüşü merak ediliyorsa rastgele olmayan bir örneklem belirlenmelidir. Yaklaşan seçimlerde hangi adayın veya siyasi partinin tercih edileceği gibi bir konu belki de kamuoyu araştırma şirketlerinin en çok zorlanacakları araştırmalardır.
Zira örneklem tespit edilirken pek çok hususa dikkat edilmelidir. Mesela, bir ülkede kadın-erkek nüfusu oranı yüzde 49 ile yüzde 51 olduğu istatiksel olarak biliniyorsa örneklemde de bu şekilde yer almalıdır. Ülkemizde kadınların siyasetteki yeri ve siyasetten beklentileri az çok bilinirken bugüne kadar açıklanan verilerde bu duruma hiç önem verilmediğini görüyoruz. Benzer şekilde, bu tür araştırmalara gönüllü olmak eğer daha yüksek eğitimli kesimlerce tercih ediliyorsa o zaman da kesimin etkisi fazla olacaktır. Yaş, gelir seviyesi, eğitim durumu, meslek dağılımı veya etnik köken gibi özellikler bu örneklem içerisinde genel nüfusa oranlarına göre temsil edilmelidir. Mesela, bir üniversite kampüsü içerisinde yapılacak seçim sonuçlarına ilişkin araştırma yaş, eğitim durumu veya ikamet edilen yer gibi hususlardaki dağılım göz önüne alınmadığı için yanıltıcı bir sonuç verecektir. Eğitim ve istihdam arasındaki ilişki için böyle bir örneklem daha sağlıklı bir neticeye götürebilecekken hangi siyasi partinin tercih edileceği konusunda tamamen isabetsiz bir neticeye yol açacaktır. Son zamanlarda ülkemizde yayınlanan “seçim anketleri” konusunda sosyal medyada yapılan yorumlar da bu duruma işaret ederek “falanca partinin genel merkezinde” yapıldığı izlenimi uyandırmaktadır.
Telefonla yapılan çalışmalarda ise daha çok bilgisayarların rastgele çevirdiği numaralara cevap veren bireylerin görüşleri sorulmaktadır. Burada da insanlar telefon numaralarının kamuoyu araştırma şirketleri tarafından “bilindiği” gerçeğinden hareketle gerçek fikirlerini beyan etmeyi tercih etmeyebilir. Sahada araştırma yapmanın zorluğu ve maliyetine karşın daha kolay olan telefonla mülakat son dönemlerde tercih edilmesine karşın güvenilirliği de sorgulanmalıdır. Benzer şekilde çevrimiçi yapılan anketler de bu açıdan bakıldığında sadece genel bir fikir verebilir ama çoğu zaman da eğlenceden öteye geçemez. Nitekim sosyal medyada yapılan bu anketlerde binlerce katılım olmasına rağmen kesinlikle ciddiye alınmamaktadır. Buradan da araştırmada “yeterli” görülebilecek sayı konusuna gelecek olursak nüfus ve coğrafi dağılım göz önünde bulundurulduğunda sayının yüksekliğinden ziyade farklı grupların oranlarına göre temsil edilmesi öne çıkmaktadır. Ama her hâlükârda bu sayının da birkaç bini bulması beklenir.
Kamuoyu araştırmalarında elde edilen verilerin şekli önemlidir ama bu verilerin yorumlanması ayrıca daha önemlidir. Burada öncelikli olarak araştırmanın büyüklüğü ve kapsadığı alan göz önünde bulundurulduğunda 2 binden fazla cevap için en azından yüzde 3’lük bir hata payı eklenebilir. Son olarak sorulan sorulara bakacak olursak, sorunun sorulma tarzı sonuçları etkileyebilir. Olumlu sorular ile olumsuz sorular ile seçenekler arasında birisini tercih etmeyi gerektirecek sorular dikkatle seçilmelidir. Mesela, “Sizce ülkemizdeki en büyük sorun nedir?” gibi bir soruya sunulan seçenekler farklı kesimlerin beklentileri göz önüne alınarak verilmelidir. Ya da “Ülkemizdeki hayat pahalılığı sorununu kim çözer?” gibi bir soru yönlendirici olabilir.
Netice olarak burada sayılan “bilimsel” yöntemlere dikkat edilse bile anketlere cevap verenlerin hep “kazanan tarafta” görünme eğilimi veya mevcut iktidarla problem yaşama riski gibi sebeplerle farklı cevaplar verebilecekleri göz önünde bulundurularak bu anket sonuçlarına göre siyaset belirlemekten kaçınıp gerçek halkla iç içe onların taleplerini ve beklentilerini doğrudan elde ederek yapılacak siyasetin daha isabetli olacağını düşünüyorum. Yaklaşık 3 haftadır arazide halkla tam da farklı toplumsal kesimlere dokunan bir sürecin içindeyim. Bundan önceki seçimler öncesinde açıkladıkları oranlarla çıkan sonuçlar arasındaki uçurumu açıklayamayan kimi araştırma şirketlerinin bu dönemde adını hiç duymuyoruz. Bu seçimlerin sonuçları da aynı yine aynı şekilde bir sonraki seçimlerde aramızdan ayrılacak olan şirketleri sanki şimdiden haber veriyor.