Kilis Eğitim-Sen Başkanı Mustafa Kandemir "Salgın koşullarında eğitim hizmetinin yegâne üreticisi, velilerle iş birliği içinde çalışan eğitim emekçileridir." dedi.
Kandemir, yaptığı yazılı açıklamasını şöyle sürdürdü.
"Uzaktan eğitim süreci, eğitim ve bilim emekçilerinin toplumsal emeği ile sürdürülmektedir. Eğitim ve bilim emekçileri evlerini okullaştırmış, bilgisayar, internet erişimi, öğretim materyalleri gibi üretim girdilerini kendileri sağlamış veya satın almıştır. Yasalarla tanımlanmış sekiz saatlik çalışma süreci öğrencileri ve velileri desteklemek üzere daha uzun saatlere uzamıştır. Okul çağında çocukları olan eğitim ve bilim emekçileri evde “sessiz bir yer bulmak” da dâhil, ciddi bir özveri içinde çalışmalarını sürdürmektedir. Bu çabalara karşın, eğitim ve bilim emekçilerinin yoğun ev içi emeği, eğitim alanının genel görünmezliği durumunun uzantısı olarak daha da görünmez kılınmıştır.
Öğretmenlerimizin Görev Tanımları Dışındaki Alanlarda Çalıştırılması Kabul Edilemez
Eğitim ve bilim emekçilerinin evdeki emek süreci ve karşılaştığı güçlükler hakkında bir çalışma yapmayan Milli Eğitim Bakanlığı, bu görünmezlik algısıyla öğretmenlere eğitim ve deneyimlerinin dışında kalan işler vermek gibi uygulamalara girişmiştir. Öğretmenlerimiz hafta içi uzaktan eğitim derslerini gündüz saatlerinde işlemekle birlikte, bir yandan saat 18.00’den sonra ve cumartesi günleri uzaktan eğitim dersleri için yoğun hazırlık ve ders uygulaması yapmak zorunda kalmakta, diğer yandan Samsun ve Adana’da olduğu gibi çağrı merkezlerinde görevlendirilmek istenmektedir. Son olarak Bolu ili Gerede ilçesinde, içinde “mahalli denetim personel listesi” yayınlanarak öğretmenlerimizin 24 Aralık’ta göreve başlamalarının istendiği bilgileri gelmektedir. Ataması yapılmayan yüz binlerce sağlık emekçisi varken ve bir an önce atamaları yapılması gerekirken, salgın koşullarında öğretmenlerimizin bu şekilde görevlendirmelere tabi tutulması asla kabul edilemez. Bu sorumsuz ve haksız uygulamaların karşısında olduğumuzu ve düzeltilmesi yönündeki adımların ivedilikle atılması gerektiğini belirtiyoruz.
Uzaktan Eğitimdeki Sosyal ve Ekonomik Eşitsizlikler Bir An Evvel Giderilmelidir
MEB, covid-19 pandemisi sürecinde planlamalarını yapıp önceliklerini belirlerken, eğitim bütçesini hazırlarken ve bunları kamuoyuyla paylaşırken, öğrencilerimizin hepsinin eşit koşullarda eğitim gördüğü varsayımı ile hareket etmekten ya da böyle bir algı yaratma çabasından vazgeçmelidir. Öğrencilerimizin evdeki ve okuldaki koşullarının eşit olmadığı en çok pandemi günlerinde ortaya çıkmıştır. Ayrıca Türkiye’de yaşanan işsizlik okyanusunda eğitimin sonuçlarının da eşit olmayacağı bilinmektedir. Bu durumun pandemi sürecinde içine girilen ekonomik çıkmazla iyice derinleştiği öncelikle kabul edilmek zorundadır.
Milyonlarca öğrencinin uzaktan eğitime yeterince erişemediği bir ortamda “150 bin tablet dağıttık. Ocak ayına kadar da 300 bin/500 bin tablet dağıtacağız.” açıklamalarıyla eğitimde yaşanan kaosun üstü örtülemez. Dağıtımda dahi kayırmacılıkların olduğu, kimi illerde tablet dağıtımı için öğretmenlerden katkı isteyen “idarecilerden gelen cep mesajları” haberleri durumun vahametini gözler önüne sermektedir. Pandemi sürecinde ortaya koyduğumuz ek bütçe ve ek atama taleplerimizin dikkate alınmadığı bir zamanda ortaya çıkan bu uygulamalar ortak geleceğimiz açısından kaygı vericidir.
Merkezi Standart Sınavlar Aşamalı Biçimde Ortadan Kaldırılmalıdır
Bakanlığın 18 Aralık 2020 tarihli basın açıklamasında “İlkokullarda sınav yapılmayacak, karne notları, ders etkinliklerine katılım puanı ile belirlenecektir. Ortaokul ve liselerde birinci döneme ait bir (1) yazılı/uygulama puanları ve performans notları üzerinden ölçme değerlendirme yapılacaktır.” denmektedir. Eğitimin uzaktan, sınavın ise yüz yüze yapılması bir çelişkidir. İlkokullarda sınavın yapılmayacak olması olumlu bir karar olmakla birlikte, pandemi nedeniyle her gün yüzlerce insanın yaşamını yitirdiği bir dönemde ortaokul ve lise öğrencilerinin yüz yüze yapılacak olan sınavlar için okullara çağrılması tam bir akıl tutulmasıdır. Ortaokul ve liselerde birinci döneme ait sınav ve performans notları üzerinden yapılacak ölçme değerlendirmeler, eğitimdeki eşitsizlikleri yeniden üretecektir. Pandemide derinleşen eşitsizlikler ortadayken ve salgının yayılımının arttığı bu dönemde sınav yapılmamalıdır. Yüz yüze eğitime geçilmesiyle birlikte yapılacak olan telafi eğitimlerinden sonraki ölçme değerlendirmeler birinci yarıyıla yansıtılmalıdır. Bu eşitsiz koşullarda öğrencilerin yaşamını belirleyen sınavların, eğitimin diğer yönleriyle birlikte düşünüldüğünde ne denli stres, kaygı ve korku yarattığını düşünmek hepimizin olduğu kadar MEB’in de görevidir.
Dünyanın birçok ülkesinde, merkezi standart sınavların azaltıldığı birçok eğitim modelinin var olduğunu anımsayarak, salgın koşullarında eğitim üzerine daha çok düşünülmeli ve öğrencilerin bilgi, beceri ve yeteneklerini daha fazla açığa çıkaracak olan “sınavsız eğitim modelleri” için harekete geçilmelidir. Öğrencilerin içsel güdülenmelerine ve somut üretimlerine daha çok özen gösteren, daha dayanışmacı, geliştirici, aynılaştırmayan, öğrencilerin güç ve yetilerinin açığa çıkması için eşit ve denk eğitim koşulları sağlayan, tüm öğrenciler için sonuçlarda eşitlik fikrini işleyen eğitim stratejileri üzerinde durmak zorundayız. MEB, tüm eğitim bileşenlerinin ve bu alanda örgütlü tüm demokratik kitle örgütlerinin düşüncelerini ve önerilerini dikkate alarak söz, karar ve irade yetkilerini okul, ilçe il milli eğitim düzeyleriyle paylaşarak ortak akıl ve duygu üretimi çağrılarına kulak tıkamamalıdır.
Çocuklarımızın ve gençlerimizin sahip olduğu tüm yeti ve güçlerini kavramalarına ve geliştirmelerine yardımcı olarak bilgi, beceri ve duygu zenginliğini ortak geleceğimize taşımak hepimizin görevidir. Eğitim Sen bu görevinin farkında olarak kamusal, parasız, bilimsel, laik, demokratik ve ulaşılabilir eğitim mücadelesini yükseltmeye devam edecektir." diye konuştu. Abit Demir