Yeni Dünya Düzenine Doğru; Dünya Nereye Gidiyor?

Yeni Dünya Düzenine Doğru; Dünya Nereye Gidiyor?

Dünya adeta beşeri aklı selimini kaybetmiş gibi. Şahsi  çıkarları ve hırsları toplum  çıkarları ve insanlık değerlerinin önüne geçmiş yöneticiler bir yandan kendi toplumlarına gerilim üstüne gerilim yaşatırken, diğer yandan dünya barışını ciddi biçimde tehdit ediyorlar.

Buna dünyadaki paraya hükmeden ve dolayısıyla adeta uluhiyet iddiasıyla kendilerini dünyanın efendisi sayan bir avuç zengin ailenin ve başta siyonistler olmak üzere dünyayı insanlık için cehenneme çevirmeye and içmiş, insan öldürmekten başka bir şey bilmeyen her dine mensup sapık anlayış ve örgütlerin gayretlerini de eklediğimizde, dünyayı hiç de iyi günlerin beklemediğini söyleyebiliriz. 
ABD gibi kurumsallaşmış, dünyayı yönetme iddiasında olan ve haddizatında uzunca bir suredir de İngiltere ile birlikte yöneten bir ülke ve halkı, bir bunakla (Biden) bir megaloman manyak (Trump) arasında tercih yapmak zorunda kalıyor!
Avrupa,  bir yandan teknolojik ve ekonomik durgunluk yaşarken, diğer yandan çok katılaşan ve hantallaşan kurumsal yapılar, AB içindeki uyumsuzluk ve karar alma süreçlerinin çok yavaş işlemesi, maruz kalınan göç ve mülteci akını, aslında uzun yıllar sömürdükleri ve istikrarsızlaştırdıkları Asya ve Afrika’dan gelen bu göçe denize dökme gibi insanlık dışı yöntemler ve Türkiye’ye rüşvet vererek tutmanın dışında bir çözüm geliştirememesi, ABD’nin  zorlamasıyla taraf olunan Rusya-Ukrayna savaşı, doğalgaz bakımından Rusya’ya bağımlılık, bu süreçte yükselen ırkçılık ve iktidara yürüyen faşist partiler gibi devasa sorunlar nedeniyle daha da belirsiz ve karanlık bir sürece ilerliyor .. 
Öte yandan ABD’nin ve başta İngiltere ve Almanya olmak üzere Avrupa’nın İsrail’in Gazze ve diğer Filistin şehirlerinde dünyanın gözü önünde uyguladığı vahşice katliam ve soykırıma gönüllü ya da zorunlu olarak tam destek vermesi nasıl bir vicdan yoksunluğu ve acziyet içinde olduklarını açık bir şekilde gösteriyor. 
Çin ve Hindistan’ın önlenemeyen ekonomik yükselişi ve Çin’in başta Afrika ve Orta Asya olmak üzere endişe verici yayılışı ABD ve Avrupa’nın dolayısıyla da Dünyanın kaygı duyması gereken en önemli sorun olarak duruyor.  
Rusya, Putin’in çarlık ve yayılma  heveslerini iyi okuyan ABD’nin başına sardığı Ukrayna savaşı ile uğraşırken, diğer yandan son terör saldırısı gibi olaylar nedeniyle kendi bölgesi ile daha çok meşgul olacak ve uyguladığı askeri şiddet politikasını daha da artıracak gibi görünüyor.  
Ortadoğu’ya gelince; İsrail’in kural tanımaz yayılışı, İran otokratik rejiminin hem kendi içinde hem Irak, Suriye ve Yemen başta olmak üzere Ortadoğu’nun her köşesinde sebep ya da müdahil olduğu karışıklıklar, BAE ve Suudi Arabistan gibi petrol zengini Arap ülkelerinin şımarık yönetimleri, ABD’nin haksız ve yersiz Irak ve Suriye operasyonları sonucu ortaya çıkan kaos, Rusya ve İran’ın bunu fırsat bilerek bölgeye yerleşmesi, ister seçimle gelsin ister babadan oğula, isterse darbeyle olsun sonuçta birbirine benzer diktatörlüklerle yönetilen tüm ülkelerin artık petrol gelirlerinin halklarını memnun etmeye yetmemesi gibi gelişmeler, yüzyılın başında sun’i olarak çizilen sınırları zorlarken, zaten baştan beri istikrarsız olan bölgede istikrarsızlığın daha da artacağını  gösteriyor. 
  
Şu anda boğazına kadar borçlu tüm ülkeleri ve herbirinin zaafları olan yöneticilerini adeta parmağında oynatan bir avuç küreselci zenginin, para, iktidar ve güç hırslarının bu istikrarsız dünyayı daha iyiye götürmeyeceği de bir gerçektir. 
Nihayet dünya birinci ve ikinci dünya savaşı öncesi bir durumda ve yeni bir küresel kapışmaya karşı ilerlerken, yeni bir dünya savaşını önleyecek akil insanlar ve liderlerden yoksun olunduğu gibi, ikinci dünya savaşı sonrası oluşturulan kurumlar ve mekanizmalar da etkisini neredeyse tamamen yitirmiş durumdalar.  
Ancak tarih boyunca hep böyle olmuştur. Her küresel kapışma ve kargaşadan sonra dengeler yeniden oluşmuş ve dünya yeniden kurulmuştur.
 
Türkiye, dünyanın  bu istikrarsızlık ve kapışma sürecinde tıpkı ikinci dünya savaşında olduğu gibi bu kaosun dışında kalabilirse yeni dünya düzeninin başat aktörlerinden biri olma potansiyeline sahiptir.  Öte yandan, genç nüfusu ve gelişmeye müsait sanayi altyapısı ile de dünyanın yeni üretim merkezlerinden biri olmaya adaydır. 
İstikrarlı bir Türkiye dünya barışı için bir güvence olduğu gibi, İslam dünyası için de yeniden umut olacaktır. 
Ancak bunun olabilmesi için; 1. Türkiye kendi iç barışını ve istikrarını sağlamalı 2. Hamasetten ve hayalcilikten uzak, ittihatçıların birinci dünya savaşındaki hatalarını tekrar etmeyerek bu kapışmanın olabildiğince dışında kalmaya çalışmalıdır. 
Türkiye iç barışını sağlayabildiği ölçüde ülkede huzur, istikrar ve ekonomik kalkınmayı da sağlayacaktır. 
İstikrar elbette önemli, ancak bu istikrarın nasıl sağlandığı ya da sağlanacağı da önemlidir.  İstikrarı ya baskı ve şiddet kullanarak, ya da adalet, diyalog ve barış yoluyla sağlayabilirsiniz. İstikrarı saglamak için seçeceğiniz yöntem yeni düşmanlıkları ve daha derin istikrarsızlığı da doğurabilir.  Her iki yöntemin de tarihte örnekleri çoktur.  
Şimdi Türkiye’nin  önünde böyle tarihi bir fırsat bulunmaktadır: Devletin, Cumhuriyet tarihi boyunca çeşitli paranoya ve tezgahlarla sırayla dayak attığı, velhasıl toplumun her kesimi ile helalleşmek ve kucaklaşmak, hukukun temel ilkeleri ve evrensel insan haklarını esas alarak, liyakat ve adaleti sağlamak suretiyle her kesin bu ülkeye olan aidiyet duygusunu yeniden tesis etmek! 
Bunun kolay olmadığının farkındayım. İnsanlarımızın ödediği ağır bedeller ve çok da yersiz olmayan korkuları, kaygıları var. Ama bu korku ve kaygılarla bu ülkeyi daha ne kadar birbirimize zindan edeceğiz? Barış için her zaman bir yol vardır ve unutmayalım ki sulhta hayır vardır. Ülkede kendini sağci, solcu, ulusalcı, milliyetçi, Atatürkçü, dinci ya da başka bir şekilde tanımlayan ama aslında kendilerinden başkasına hayat hakkı tanımak niyetinde olmayan her biri faşizmin farklı tezahürleri olan ve bir suredir ülkenin iktidarını etkileri altına almış zihniyetten kurtulabilme imkanı ve gücünü bulabilirse bugünkü iktidarın hala bu imkana sahip olduğunu düşünüyorum. Yoksa ya onlar gider ve bunu yapabilecek birileri gelir ya da dünyanın bu kaosu içinde biz de yuvarlanıp gideriz! 
Bakalım Allah kime neyi nasip edecek. Sonuçta ameller niyete göredir! 
Allah niyetlerimizi de akıbetimizi de hayır eylesin inşallah!…
Ahmet Zahteroğlu
BUNLAR DA İLGİNİZİ ÇEKEBİLİR
Üzgünüz ilginizi çekebilecek içerik bulunamadı...