TAM OLMAK!

TAM OLMAK!
İnsanın doğmakla, büyüyüp, yaşayıp ve nihayetinde canını gerçek sahibine teslim etmesi arasında geçen zaman dilimini "hayat" olarak nitelendiriyoruz. Çocukluk evrelerinde büyüdüğümüz zaman, büyüdüğümüzde hayatımızı kurduğumuz zaman, hayatımızı kurduğumuzda ise günü güne erteleyerek hep bir şeyin olmasını bekleyerek yaşıyoruz. Sanki bir gün gelecek, o beklediğimiz şey olacak, aniden karşımıza bir şey çıkacak ve hayatımız tamamen değişerek, dünyaya gelme gayemize erişeceğimiz hayalini kuruyoruz. Orta yaşların sonuna doğru ise o beklediğimiz anın gelmeyeceğini fark ediyor ve geriye doğru bakarak aslında ne beklediğimizi bilmeden hayatımızı heba ettiğimizi anlıyoruz. Bir çoğumuz ise o anın gelmesini son nefesine kadar bekleyip, hayal kırıklığı ile dünyaya veda ediyor. Peki o olmasını ve hayatımızı değiştirmesini beklediğimiz şey ney? Her sabah o olmasını beklediğimiz şeyin olmasını hızlandırmak ister gibi yataklarımızdan fırlayıp kendimizi sokağa atıp nefes nefese yaşayarak neyi kovalıyoruz? Dini bir şuurla, iki şey olabilir. Ya ruhlarımız bir gün Allah'ı gerçek manada bulabileceği umuduyla yaşıyor, ya da insan ölmek için geldiği dünyaya görevini yapmak ve son nefesini teslim ederek süreci tamamlamak için koşturuyor. İnsan dünyaya noksan olarak gelmiştir demek, "eşref-i mahlukat" yani yaratılmışların en akıllısı ve en üstünü olarak nitelenen insana bir hakaret midir? Ya da insan bir parçası eksik yaratılmıştır, yaşayarak Allah'ın kendisine verdiği irade ile o eksik parçayı tamamlamak için mi yaşamaktadır? Eksikliğini hissettiğimiz şeyi tamamlamadan geçen hayat bir kayıp değil midir? O halde insanın dünyaya gelmesindeki amaç o noksan olan şeyi tamamlaması ve artık tam olmuş bir halde dünyadan ayrılmasıdır. Bu noksanlığı nasıl gidereceğimiz hususunda insanlar her hayat sayısınca yollar denemiştir. Bir çoğumuz zengin olunca, itibar sahibi olunca, evlenince, çocuk sahibi olunca tam olacağımızı düşünüp kendini tamamlamak için adeta denizden kıyıya vuran dalgalar gibi her defasında geri çekilmiş ve her seferinde farklı bir kayaya çarparak tamamlanmaya çalışmıştır. Oysa suyun taş ile buluşması ortaya 3. bir madde çıkarmayacağı gibi taşı eritmek için gereken zamanı da hayat bize vermemiştir. Tamamlanmak için önce noksan olanı bulmalı ve bu dünyadan tam olarak ayrılmalıyız. Yoksa yaşadığımız hayatın her anı kollarımızdan havada asılı iken koşarak mesafe kat etmekten farksız olacak. Çok geç olmadan noksan olanı bulduğumuz ve o noksanlığı giderdiğimiz güzel günler diliyorum hepinize.. Kalın sağlıcakla.. A. Haşim Özyurt hasimozyurt@gmail.com
BUNLAR DA İLGİNİZİ ÇEKEBİLİR
Üzgünüz ilginizi çekebilecek içerik bulunamadı...