İbrahim ALİSİNANOĞLU
İftar vaktiydi. Kapı çalındı. Kapıyı açınca karşımda aynı katta oturduğumuz bitişik komşumuzu buldum; “Abi Hanım humus yapmış. Buyurun Sizlerde tadına bakın. Afiyet olsun!” dedi.
Çok mutlu olmuştum… Teşekkür ettim!
Tabak elimde hanıma seslendim… “Yan komşu humus getirdi!” dedim.
Onun da hoşuna gitti…
“Sarma sarmıştım. Bir tabak koyayım da götür. Onlar da tadına baksınlar” dedi.
Sarma tabağını komşuya verirken” hayırlı iftarlar… Afiyet olsun” dedim… O da benim kadar hoşnuttu.
Birbirimize ikram ettiğimiz altı üstü bir kap yiyecekti…
Ama önemli olan şu mübarek günde hatırlamak, hatırlanmak, paylaşmak, birlikte aynı duyguda buluşmak olsa gerek.
Hatırlıyorum da eskiden mahallelerde, dibi dibine sıralı evlerde yaşadığımız o yıllarda, bizler birbirimizi daha sık görür, daha çok hatırlardık.
Eskiden, özellikle ramazan aylarında yardımlaşmak, paylaşmak sıradan işlerdi.
O günlerde paylaşmanın hazzını iliklerimize kadar hissederken…
Küçük şeyler bizi mutlu eder, yalnız olmadığımızı anlar, huzur bulurduk.
Hepimiz hayırda, hasenatta yarışırdık!
Varlıklı aileler şehre gelen yolcuları, garipleri iftar sofralarına alır, birlikte iftar açarlardı.
Mahallenin hastaları, yoksulları, dulları, öksüzleri, mahallenin behlülleri, düşkünleri asla unutulmaz, onlara iftar sofraları açılır, gelemeyenlerin evlerine iftarlıklar gönderilirdi.
Cezaevinde yatan kader mahkûmlarına, hastanede yatan hastalara, huzur evinde kalan yaşlılara kazanlar dolusu yemekler yaptırılır, iftardan önce teslim edilir, hayır duaları alınırdı.
Mahallelerde kurulan herkese açık iftar sofralarında her kesimden insan yer bulurken, gelen misafirlere üstüne bir de diş kirası verilir, herkes mutmain olurdu.
Çarşıda esnaf, iş yerinde ustalar çalışanlarına ramazan yardımları yapar, sofra açar, tatlıcılara götürür ağızlar tatlandırırlardı.
O günlerde varlıklı yoksula… Komşu komşuya…Patron işçiye…Usta kalfasına, kalfa şeerdine…
Herkes herkese bir şekilde dokunur, tanıyan tanımayana yardım etmekten mutlu olurdu.
O yıllarda bir kap yemek, bir bardak su, bir bardak çay, bir fincan kahve, bir tutam tuz...
Sokakta verilen Allah’ın selamı, bir tatlı söz, sorulan hâl hatır insan olmanın en basit gereğiydi.
Şu anda; bir yanımız eksik, biryanımız yıkık, bir yanımız buruk, bir yanımız mahcup yaşıyoruz sanki!
Birbirimizden habersiz… Birbirimizin halinden kaygısız yaşamak, yaşamaksa eğer…Yaşıyoruz işte!
İhtiyacımız olan bir kap yemek, bir bardak su, bir fincan kahve değil aslında;
Varlığımızın hatırlanması… Yaşadığınızın hissedilmesi…
İnsan olduğunuzun farkında olunmasıdır.
Kederinizin, sevincinizin paylaşılmasıdır.
Kendi dünyamızda, duvarlarımızın gerisinde sorumsuz, kaygısız yaşamak kolay!
Zor olan, sizden daha zor durumda olanlarla aynı duyguda, aynı kaygıda buluşabilmektir.
Ramazan şükür aydır! Sabır aydır! Rızkını paylaşma ayıdır.
Paylaşmak için ramazan ayı da tam da mevsimidir!
Gelin yardımlaşmanın, paylaşmanın mevsimini kaçırmayın, yarın çok geç olabilir.
Fotoğraf: İ.Alisinanoğlu - Ramazan kahkesi