İbrahim ALİSİNANOĞLU
Çocukluğumuzda ramazan gecelerinde annem, babam, konu komşu çocuklarıyla birlikte teravih namazlarına giderdik.
Teravih için Eblahan çarşısından geçip Eyüpoğlu Camii’ne giderken çarşı içinde sıralanmış; tatlıcı, helvacı, kahkeci, dükkanları önüne açılmış tezgâhlardaki; mis gibi kokan ördekli, tabancalı, hançer biçimli kahkeler…
Saçak saçak kar gibi pişmaniyeler…
Lüküs lamba ışığı altında parıldayan halka tatlıları bizi selamlarlarken, hepimizin iştahı coşar, kendimizden geçirdik.
Çarşı içinden geçerken cebinde harçlığı olan çocuklar canı neyi çekse hemen alır, parası olmayanlar da babalarının dalına biner, üç beş kuruş koparana kadar vızıldamaktan geri kalmazlardı.
Teravih namazı çıkışlarında, Akyol Caddesinin hemen sağ başındaki Kara Dayı’nın mekânında mahallenin tüm uşaklarının cümbür cemaat heyecanla izlediği Hacivat karagöz gösterileri…
Sokak lambalarının ışı altında sokakta oynadığımız oyunlar…
Cami kapısında sebil edilen soğuk bir bardak meyan şerbeti, dağıtılan halka tatlı ağızları tatlandırırken,
Biz çocuklar için bir bardak soğuk şerbet, bir halka tatlı camiyi cazibe merkezi haline getirir, her gün ağzımızın şirinlenmesi hayaliyle teravih namazlarının müdavimi olurduk.
Şimdi bakıyorum da teravih namazlarında çocuklar pek de görünmüyor!
Ne o ağızları tatlandıran tatlılar…
Ne tabancalı, hançerli, ördekli kahkeleri yapanlar,
Ne de cami önü satıcıları yok artık.
Çocuklar evde!... Onlar taydaşlarıyla dışarıda oyunlar oynaması gerekirken, elde cep telefonu, bilgisayar başında sanal alemde zaman öldürmekteler.
Dünün müptelası olduğumuz sokak lezzetleri de zamana uymuş, janjanlı ambalajlar içinde marketlerin vitrinlerini süslemekte.
Dün ramazanlarda biz bir şeyler yaşadık. Pek çok da unutulamayacak anılarımız var.
Ya şimdi?
Ramazan aynı ramazan, mekân aynı mekân, insanlar aynı insan ama eskilerden eser yok sanki.
Fotoğraf. İ. Alisinanoğlu - Halka tatlı