1915’Lİ YILLARDA KİLİS’TE İNSAN MOZAİĞİ
Hasan Bitken
Gazi Kilis’imiz, konum olarak ülkemizin güneyinde, Türk kültürü ile Arap dünyasının birleştiği noktadadır.
Kilis halkı Arap kökenli vatandaşlarla olduğu gibi, Ermeni ve Yahudi vatandaşlarla da iyi komşuluk ilişkileri içinde uzun yıllar bir arada yaşamışlardır.
Şehrin ayrı bölgelerinde Araplar mahallesi, Ermeni mahallesi ve Yahudiler mahallesi vardı.
Arap vatandaşlar Müslüman oldukları için, Kilis halkı ile bütünleşmiş olmalarına rağmen, evlenmeyi ve kız alıp vermeyi kendi aralarında devam ettirmişler, ayrı bir mahallede hayatlarını sürdüre gelmişlerdir.
Araplar mahallesi ; şehrin kuzey kısmında, Hürriyet
İlköğretim okulunun Kuzaybatısında, Samancılar Sokağı, Hacı Allüş Sokağı, ve Recepbey Sokağının üst kısımları olmakta idi. Daha sonraları Arap vatandaşlar şehrin muhtelif semtlerine dağılmışlardır.
Yahudilerle Ermenilerin geleceğe yönelik düşünce leri tamamen farklıydı.
Ermeniler şehre kalıcı olarak yerleşmişlerdi. Topluca aynı mahallede yanyana ve bitişik nizam havışlı evlerde, çekirdek aile (baba ve evlatlar bir arada) kalabalık bir aile yaşantıları vardı.
Ermenilerin çoğunluğu sanat sahibiydi. Sıcak demircilik, bakırcılık, kalaycılık daha çok Ermenilerin işiydi.
Müslüman çırak almazlar, mesleklerini babadan oğula kendi soyları ile sürdürürlerdi. O zamanki şartlarda hayat düzeyleri, Müslüman halktan yüksekti.
Dünya Ermenileri birbirleri ile irtibat halindeydiler. Türkiye' de yaşayan Ermenileri ziyaret için gelen Er-meni cemiyeti mensupları, Türkiye genelinde ve özellikle Kilis çevresinde yaşayan Ermenilerin yaşam düzeylerinin, müslüman halktan daha yüksek olduğu ve bu yaşantılarının kıymetini bilmeleri tavsiye edilerek, zaman zaman bu konuda rapor edinmekteydiler.
Kilis’te Ermenilerle Müslümanlar arasında, etnik kimliklerinden dolayı herhangi bir problem yoktu, komşuluk ilişkileri çok iyiydi.
Ölüm ve düğün gibi özel günlerde birbirlerinin acılarını ve seviçlerini paylaşırlardı. Müslümanların yemeğinden yerlerdi, fakat Müslümanlar onların yemeğin- den yemezlerdi. Ermeniler, kablumbağa etini çok severler ve kablumbağa etiyle çiğ köfte yaparlardı.
Ermeni Mahallesi;
Şehrin Kuzeydoğu bölgesinde, Aşıt Mahallesi Abidinağa Caddesi yarıya kadar, Kız Meslek Lisesinin ve Ayşecik Parkının kuzeyi, Karakuyu Sokağı, Tosyalı Sokağı, Cankurtaran sokağı ile Şehitsakıp Mahallesinin Şehitsakıp sokağı kısmen Ermeni evleriydi.
Ermeni evleri çoğunlukla yan yana ve evlerinin çoğun-da su kuyusu vardı. Bu kuyuların gerek sularının birbiri ile takviye edilmesi ve gerekse tehlikeli durumlarda birbirleriyle irtibat kurmak açısından, kuyudan kuyuya geçilen kanallar vardı.
Ermeni evleri çok sağlam, korunaklı, (Şimdi Halep’ te olduğu gibi) muntazam bir yapıya sahipti. Oturdukları evleri kendi malları olduğu gibi, dükkân, bağ ve zeytinlik gibi malları da vardı. Tarımla da uğraşırlardı.
Kilis yöresinde gerek Ermeniler ve gerek se Yahudiler, sadece Kilis şehir merkezinde yaşarlardı.
Zenginleri fakirlerine yardımcı olur, birbirlerini kal-kındırırlardı.
Ne zaman ki dış kuvvetlerin ve özellikle Rusya’nın ve
Amerika’nın kışkırtması ve yardımlarıyla Doğu Anadolu bölgesindeki Ermeniler, Osmanlı Devletine karşı ayak-landılar ve Kafkas cephesinde Ruslara destek veren Ermeniler, Osmanlı Ordusunu arkadan vurarak, iki ateş arasında bıraktılar.
1887 yılında kurulmuş olan Ermeni Hınçak İhtilal Cemi-yeti, Osmanlı topraklarındaki tüm Ermenileri kışkırtarak isyana sürüklemeye ve müslüman halka apaçık düşmanlık beslemeye başladılar.
Osmanlı Devletinin 1.Dünya Savaşına katılarak, askeri gücünü cephelere yığmasını, Ermeni çeteleri büyük bir fırsat olarak gördüler ve cephe gerisindeki savunmasız Müslüman Türk halkına karşı katliamlara giriştiler.
Kilis Ermenileri de, o kadar yakın komşuluk ilişkilerini ve iyi niyetleri göz ardı ederek nankörlük ettiler ve bu isyan hareketlerine katıldılar.
Antep ve Zeytun bölgesinde çıkan isyan hareketlerinden esinlenen Kilis’li bir Ermeninin de sebepsiz yere bir müslümanı öldürmesinden cesaret alan Ermenilerin silah çekerek sokağa çıkmaları üzerine,
Kilis halkı galeyana gelip silahla karşılık verince, kısa bir çatışma yaşanmıştı.
Bu olayda Ermenilerden ölü ve yaralı zayiatı olduğu gibi yıllarca huzur içinde yaşayan Müslüman halk ile Ermeniler arasında bir kopma noktası olmuştu.
Bu olaylar üzerine Kilis halkı:
“Biz şimdiye kadar koynumuzda yılan besliyormuşuz” diye düşünmeye başlamıştı.
Osmanlı topraklarının her tarafında, dış güçlerin kışkırtmasıyla Ermeni isyanı ve kargaşaların artması üzerine, dönemin hükümeti İttihat ve Terakki Partisi tarafından 27 Mayıs 1915 tarihinde Tehcir Kanunu çıkarılmıştır.
Ermeni çeteleri, dış güçlerin de kışkırtmasiyla, doğu bölgelerimizde silahsız ve savunmasız binlerce yaşlı, kadın, çocuk demeden, masum sivil insanımızı katletmiş ve kazdıkları çukurlara topluca gömmüşlerdi.
Çıkarılan Tehcir “sevk ve iskân kanunu” uyarınca, savaş sırasında Osmanlı Ordusunu arkadan vuran, isyana ve kargaşaya katılan Ermeniler, savaş bölgelerinden başka yerlere sevk ve iskân edilmişlerdi. 13 Aralık 1918 den itibaren İngilizlerin 11 ay süren işgalinden sonra, 29 Ekim 1919 tarihinde Kilis’i işgal eden Fransız askerlerini, tehcire tabi tutulmayan (memlekette kalan) Ermeni kadınları ellerinde çiçeklerle, zılgıtlar çalarak, alkışlayarak karşılamışlardı.
Ermenilerin büyük bir kısmı, o zamana kadar müslüman Türk halkından gördükleri yakın ilgiye ve hoşgörüye rağmen, Fransızların da kışkırtmasıyla nankörlük ettiler ve Fransızlarla işbirliği yaparak, bir kısmı da gönüllü olarak Fransız ordusuna katıldılar.
Fransızların ömür boyu Kilis ve çevresinde kalacaklarını zannediyorlardı.
Kilis’in işgalden kurtulma haberleri geldikçe, Fransız ordusunun çekileceğini öğrenen Ermeniler, yıllarca birlikte yaşadıkları insanlara yaptıkları ihanetin ve nankörlüğün sonucunu düşünerek, Fransızların himayesinde topluca Suriye’ye kaçtılar ve çoğunlukla Halep’e yerleştiler.
Boş kalan ermeni evleri ise, o tarihlerde Arnavutluk’tan göçe zorlanarak gelen muhacirlere (göçmenlere) verilmiştir.
Yıkılma tehlikesi gösteren ve o zaman onarılma imkânı da olmayan Havhonnes Protestan Ermeni Kilisesi, 1925 yılında kontrollü bir şekilde yıkılarak tehlike giderilmiştir.
Diğer Rum Kilisesi (Kendirli Kilisesi), Ayşecik Parkının arkasındaki çıkmaz sokağın nihayetinde, halen ayakta durmaktadır.
Yahudi vatandaşlar ;
Yahudiler, şehre kalıcı olarak yerleşmemişlerdi. Dünyanın çeşitli ülkelerinde yaşayan Yahudi toplumu arasında kuvvetli bir iletişim vardır. Halen de böyledir.
Tek düşünceleri “ Ne zaman olsa Filistin topraklarında bir İsrail devleti kurulacak ve biz o zaman İsrail’e göçeceğiz ” diye, ev ve dükkândan başka mülk edinmezler, bağ ve zeytinlik gibi arazi malları almazlardı.
Kilis’teki Yahudilerin tamamı ticaretle uğraşırlardı.
Yahudilerin bir ata sözü vardır: “Al sat, çal sat, bul sat” Çoğunlukla manifaturacılık ve tahıl alım satımı
(hancılık ) yaparlardı.
Çocuklarını daha küçük yaştan ticarete alıştırmak için, boyunlarına astıkları küçük tablalar üzerinde seyyar olarak toka, ayna, kalem, sakız, balon vb şeyler sat-tırırlardı.
O tarihlerde Kilis’te Yahudi Murdoh’un büyük çapta bir masmanası vardı, pekmez ve tahin imalatı yapılırdı.
Şimdiki belediye binasının yerindeki Murdoh’un masmanasında susamlar ezilip preslenerek şirik (susam yağı) alındıktan sonra, kalan posası da (küsbe) köfte sımıkları gibi yapılarak satılırdı.
Küsbe, tahinden ve helvadan daha ucuz olduğu için, sabah kahvaltısında pekmezle karıştırıp yemek, fakir ailelerin bütçesine daha uygun olurdu.
Paşa Hamamı civarındaki dükkanların çoğunda Yahudiler manifaturacılık yaparlardı.
Yahudiler de toplu olarak aynı semtlerde birbirine yakın ve çoğunluka bitişik evlerde yaşarlardı.
Yahudi mahallesi: Sabah Pazarından güneye inen Dedeağa Sokağı, Necip Asım Sokağı, Muallak Camii Sokağı ile Tabakhane Camiinin kuzeyindeki ve Ulu Camiinin doğu kısımlarındaki evlerin çoğunluğu Yahudi evleriydi.
Yahudiler, dini bir gelenek olarak cumartesi günleri ateş yakmazlar.
Yahudi kadınları, ateş mangalının üzerine kömür ve çalıçırpı koyarak, kapı arasında elinde kibrit ile bekler.
Yoldan geçen bir kadına veya bir çocuğa, kibrit çakıp, ateşi yakmaları için ricada bulunurlardı.
Bu şekilde ateşi yakan küçük çocuklara, teşvik için şeker verirlerdi.
Çocukken büyüklerimiz bize sıkı sıkı tenbih ederler, “Yahudiler sizi çağırırlarsa sakın ha evlerine grimeyin, sizi inneli beşşiğe yatırırlar” derlerdi.
Büyüklerimiz, belki de bu sözü boşuna söylememişlerdi. Çünkü Yahudilerin bir bayramı var, o bayram günlerinde belli bir yerden gönderilen ekmekler, bütün Yahudilere dağıtılır ve her yahudi o ekmekten bir lokma da olsa mutlaka yemelidir diye yaşlılarımız hep söylerlerdi. O ekmekte Müslüman kanı olduğuna, eski insanlar kesin gözle bakarlardı.
Kilis' te yaşayan Yahudilerin ve Ermenilerin, o zaman Müslüman Türklerle iyi geçinmelerinin ve dürüst görünmelerinin asıl sebebi, azınlıkta olmaları ve ticaretlerini Türklerle yapmak zorunda oldukları İçindi.
Ne zaman ki Filistin topraklarında İsrail devletinin kurulmasını müteakip, dünyanın çeşitli bölgesindeki Yahudiler, Filistin topraklarında nüfus yoğunluğunu sağlamak için akın akın Filistine göç ettiler, Kilis’te yaşayan Yahudiler de, 1955 li yıllarda toplu olarak İsraile göçtüler. Giderken de bütün mal varlıklarını satarak paraya çevirdiler.
Kilis halkı, müslüman Araplarla olduğu gibi, gayri müslim Ermeniler ve Yahudilerle de, yüzyıllar boyunca hiç bir sorun çıkarmadan bir arada yaşamışlardı.
Yahudiler kendi havralarında, Ermeniler kendi kiliselerinde serbestçe ibadetlerini yapmışlardır.
Ama fırsat bulduklarında da dış güçlerden destek alarak her türlü kötülüğü, nankörlüğü ve hainliği de yapmaktan geri kalmadılar.
Bu vesileyle değerli ZeytinDalı okurlarını selamlıyor, saygılarımı sunuyorum.